Wednesday, August 20, 2008

Foto dediğin...

Fotograf çekmeyi seviyorum. Sağolsun Adil Hindistan bana 3 yıl önce bir Canon EOS 20D aldıydı, Amerika'dan. Uzun süredir vakit bulupta (az da üşengeçlikten) fotograf çekmedim. Bu siteyi görünce depreştim gene, harika fotograflar. En çok da insan karelerini severdim, bu iyi geldi bana. Fotografçıyı, düzeltiyorum sanatçıyı tebrik etmek lazım, portre dediğin budur işte...

Tuesday, August 19, 2008

..ayranım sana!

Kimi insanlar var doğuştan neşeli, gamsız, kasmayan, yaşadığı anın keyfini tamamen içten gelen bir doğallıkla çıkarabilen... Kimi topluluklar da öyle. Misal romanlar, .ayranım walla. Giyim kuşamlarındaki abartıya, konuşmalarındaki argoya, dolambaçsızlıklarına hastayım !

Adını hatırlayamadım şimdi filmin (ya da dizinin) ama Gülşen Bubikoğlu, Adile Naşit, Münir Özkul , Müjdat Gezen gibi usta oyuncuların oynadığı bir film / filmler vardı. Bir roman mahallesinde olanları komik bir dille anlatıyordu. Hatırlayan hatırlamıştır. Güzeldi.

Geçenlerde de Hürriyet'te bir yazı vardı, Kobra Murat, kızı Sergül'e doğum günü yapmış ! Hazırlıklardaki şatafata, yapılanlara baktım, takdir ettim walla. Yaşayan yaşıyor kardeşim içinden geldiği gibi...

ERP, Yönetim danışmanlığı, proce felan...

Şirketteki son 2-3 ayımı (ki zaten işe başlayalı o kadar oldu) hangi ERP yazılımını alsak, hangisi fiyakalı, hangisi allem kalleme daha uygun falan inceleyerek geçirdim. Şu anki çalışma düzeni baya hantal, herşey yazılıp çizilip dosyalanıyor, görev tanımları felan hak getire, kimin ne halt yediğini keşfetmek epey zaman aldı... Birşeyin arkasını kovalamaya kalksan, 50 kişi 50 dosyadan 50 veri kırıntısı getirip yarım yamalak (bazen yamalak bile degil) birşey veriyor ki neyi kovalıyordum ben diyip ipin ucunu hepten kaçırıyorsunuz...Bugüne kadar bu kadar dağınık çalışan bir şirket daha görmedim açıkcası... İnsanlar da sıkılmış bu düzensizlikten ama ellerinden gelebilecekler de sınırlı..

Neysem...Ben de engin ve derin tecrübelerime dayanaraktan "böyle gelmiş ama böyle gitmez" diyerekten vurdum yumruğu masaya...Ne ki ola bu ERP sorusuna fiili maliyetlendirmeden girip finite capacity scheduling'ten son sürat süper süslü bir konuşmayla çıkınca "madem çok biliyosun yap o zaman" şeklinde bir talimat aldım patrondan...(ağzıma s.çayım)

İçlerinde SAP, Axapta gibi ulusarası yazılımların da olduğu 5-6 farklı çözüm ortağı/satıcıdan demolar neyin isteyip bol bol geyik çevirdik. Bu satıcı kısmısıyla şöyle ya da böyle karşılaşmış olanlar anlatacaklarımı zaten tahmin edecektir; bunların yazılım satanları genelde dişi oluyor, genelde laf yaparak satmaya çalışıyor, genelde göz boyamada çok iyiler, bir kibarlar ki sormayın, gaz almaya müsait bir yapınız varsa da fırsatı kesinlikle kaçırmayıp hortumu ağzınıza sokuveriyorlar.

Tabi "ben yemem olm bunnarı" deyip ellerine 350 soruluk finans haricinde her bir konuyla ilgili cins cins şeyler soran bir listeyi verdim. Her bir sorunun cevabının sistemde ne kadar hazır olduğunu değerlendirmelerini istedim, 5 point "sistemde komple her bişeyiyle hazır" demek, 0 point "yok bizde böle bişe" anlamında. Adamlar benden akıllı çıktı, neredeyse her soruya 5 puan verdiler. Bu durumda çareyi, verdiğim listedeki sorulardan kritik olanlarını "demo da sorucam, göstermenizi istiycem ona göre, işkembeden atarsanız rezil ederim" şeklinde revizyona gitmekte buldum. Zaten plan dediğin sürekli revize edilir.

Neysem...Gel demo git demo derken sonuçta aday sayısını ikiye indirdik (üretimde SAP kullananları tebrik ediyor, kullanmayı düşünenlere manyaklığın lüzumu yok demek istiyorum)

(aç parantez

aslında bu konu baya uzun, ama özellikle SAP tarafında danışman firmaya ödeyeceğiniz rakamları, yazılımın nispeten monolitikliğini, harcayacagınız lisans ve geliştirme paralarını düşününce..of of off...aynı paranın yarısına aynı işi daha iyi yapmak mümkün kanaatindeyim.

kapa parantez)

Neysem.. Finale kalanların biri Axapta, diğer yazılımın adını vermiyeyim ama Turkish bir yazılım, bizim ihtiyacımız olan fonksiyonlar açısından değerlendirirseniz de hiç de fena değil. Son teklifler falan, donanım masrafları, lisans ücretleri şuydu buydu derken hazırlığımı tamamlayıp çıktım yönetimin karşısına. O bu kadar bu bu kadar faslından sonra, yönetimin "acaba biz bu işe başlamadan önce bir re-org mu olsak" sorusuyla karşılaştım. Bununla karşılaşacağımı adım gibi biliyordum zaten de, "yaw bu sistemler ister istemez bazı noktalarda bizi hizaya sokacak, şimdi re-org olalım hadi desek bu sefer de nasıl olucaz sorusuna yanıt vermemiz lazım, o da kafadan 1-2 aydan önce bitmez, hadi olduk diyelim, proje devam ederken ve sonra canlı kullanıma geçtiğimizde bazıları öne çıkacak, öne çıksın dediklerimiz geride kalacak, sonra bir daha mı re-org olucaz, ya herru ya merru, ne çıkarsa bahtımıza" şeklinde mühendislik nosyonuna gayet uygun bir konuşma yaptım !..

Yemedi tabi ... Aslında yönetim açısından konuya bakınca onların da gayet haklı argümanları var; kimin ne yaptığı belli değil, kimin neyi ne kadar yapabildiği net değil, insanların yazılım/bilgisayarla arası yok, iş yapış tarzı hantal falan..Listeyi kısa tutuyorum ki okurken sıkılmayın. Aynı işe daha önce iki kez kalkışılmış başarılı olunamamış, paralar çöpe gitmiş felan..(Proje bedeli 2 sene içinde yaklaşık 200K $ kadar bir ödemeyi gerektiriyor bu arada)

Neysem..Sonuçta hem yönetim hem çalışanlar kendi açılarından haklılar...Yönetim haklı çünkü daha önce parasını vermiş olmamış, çalışanlar haklı çünkü şu anki çalışma tarzıyla bir yere varabilmek mümkün değil, bunun da bıkkınlığını gayet belli ediyorlar...Ortalıkta doğru karar almayı sağlayabilecek veri miktarı ve kalitesi düşük olduğundan yönetim her bir şeyi kontrol etme ihtiyacı içinde çünkü neye elini atsa altından dandik bir durum çıkıyor. Çalışanların elinin altındaki araçlar da son derece yetersiz olduğundan (buna bir de yazılım kültürünün yokluğunu eklerseniz) istenilen şeyi derli toplu ortaya çıkartıp sunmakta zorlanıyorlar...

Ben gene vurdum yumruğu masaya "madem öyle düşünüyorsunuz bir an önce adam gibi bir yönetim danışmanı bulup ne yapacaksak yapalım" dedim, "madem çok biliyosun sen bul o zaman" diye bir talimat daha aldım. (ağzıma s.çayım)

Neyse, onu da bulduk ! Bulduk kısmını biraz açayım; tee fi tarihinden tanışıklığımın olduğu üretim, yazılım, planlama falan gibi konular da bazen işbirliği yaptığımız İTÜ Endüstri'den sevdiğim saydığım bir hocamdan yardım istedim. Sağolsun, bize hayatı projelerle, yönetim danışmanlığıyla geçmiş, son derece tecrübeli bir Prof. önerdi. (İsim zikretmemeye dikkat ediyorum dikkat ederseniz :) ) Sayın Prof. hocamın yaşı haricinde, 70 küsur yaşında, bir eksiği yok, lebi derya bir adam. Umarım engin tecrübelerinden faydalanırız, bunu da zamanla görücez zaten.

Lafı nereye getireceğimi lafın burasında unuttum açıkçası, ama şöyle birşey diyecektim herhal; yönetim, yönetmeye yardımcı olacak ortamı sağlamalı (yazılım, donanım, kalifiye eleman, doğru çalışmasında teorik olarak bir problem gözükmeyen sistem vs.) sağlayamazsa günlük icranın içine detaylı girmek zorunda kalır ki yönetiyor olmak fonksiyonuna yeterli zaman ayıramaz. Çalışanlar da, insiyatif alıp "patronun istediği sonuçları" (bu da ayrı bir yazı konusu) yeterli doğrulukta sunabilmeli ki patron günlük şeylere fazla karışmasın, karışırsa da elini attığı her şeyden dandik bir durum çıkmasın. Ehh, epey bir ukalaca oldu ama bu iki konu, tarafların karşılıklı olarak atacağı adımlara bağlı. Tabi "hem patron hem de çalışanlar şirketi büyütmek verimli çalıştırmak için ellerinden geleni fedakarca yapmaya hazırdırlar" şeklinde bir varsayımı by default vardır diye kabul ediyorum...

Şimdi Eylül'ü beklemekteyiz, yeni danışmanımızla fabrikayı tanıştırıp birşeylere girişicez. Du bakali n'olcek ! Merakla bekliyorum...